20 Eylül 2008 Cumartesi

Piyango

27 Haziran sabahı, gökyüzü açık ve güneşli, sımsıcak capcanlı bir yaz günüydü; her taraf çiçek açmış, çimenler yemyeşildi. Köy halkı saat on civarında postaneyle banka arasındaki meydanda toplanmaya başladı. Bazı kasabalarda nüfus kalabalık olduğu için piyango iki gün sürerdi, bu sebeple 20 Haziranda başlayanlar vardı. Ancak yaklaşık üçyüz nüfuslu bu köyde ise, bütün piyango iki saatten az sürüyordu, öyle ki; sabahın onunda başlanmasına rağmen köylüler öğle yemeğinde evlerinde olabiliyorlardı.

Elbette, öncelikle çocuklar toplandı. Okullar henüz tatil olmuştu ve serbestlik duygusu çocukların çoğuna tam olarak yerleşmemişti; bir ara sessizce bir araya toplanıyorlar sonra şamatayla oyuna dalıyorlardı. Ve hala konuştukları şeyler öğretmenleri, kitapları ve işittikleri azarlarla ilgiliydi. Bobby Martin şimdiden ceplerini taşlarla doldurmuştu ve diğer çocuklar da en yuvarlak, en pürüzsüz taşları toplamak için onu örnek alıyorlardı. Bobby, Harry Jones ve Dickie Delacroix – köylülerin deyişiyle “Delacroy” – sonunda meydanın köşesinde topladıkları taşlardan büyük bir tepe yapmışlar, diğer erkek çocukların saldırılarına karşı savunmada bekliyorlardı. Kızlar bir kenarda durmuş, kendi aralarında konuşuyorlar ve çaktırmadan erkek çocukları seyrediyorlardı. Kimi küçük çocuklar toz içinde yuvarlanıyor, kimileri de abla ya da ağabeylerinin ellerini sımsıkı tutuyorlardı.

Biraz sonra, babalar çocuklarına göz gezdirip hasattan ve yağmurdan, traktörlerden ve vergilerden konuşarak toplaşmaya başladırlar.Köşedeki taş yığınından uzakta sessizce şakalaşarak ve sesli sesli gülmektense hafifçe tebessüm ederek beklemeye koyuldular. Kadınlar da günlük paspal giysileriyle erkeklerden hemen sonra geldiler. Birbirilerini selamladılar ve kocalarının yanına gidinceye kadar son dedikoduları birbirlerine aktardılar. Az sonra kocalarının yanındaydılar ve çocuklarına sesleniyorlardı. Çocuklar dört beş kez çağrıldıktan sonra, gönülsüzce annelerinin yanına gittiler. Bobby Martin annesinin elinden sıyrılıp gülerek taş yığınının arkasına doğru koştu. Babası öfkeyle bağırınca çabucak gelip ağabeyiyle babasının arasındaki yerini aldı.

Piyango –Meydan Dansları, Gençlik Kulübü ve Cadılar Bayramı’nda olduğu gibi– sosyal aktivitelere ayıracak zamanı ve enerjisi bol olan Bay Summers tarafından yönetiliyordu. Yuvarlak yüzlü, neşeli bir adamdı, kömür işiyle uğraşıyordu ve insanlar, karısı cadalozun teki olduğu için ve hiç çocuğu olmadığı için ona acıyorlardı. Elindeki siyah tahta kutuyla meydana geldiğinde, köylüler kendi aralarında mırmır bir şeyler konuşmaktaydılar, el salladı ve “Geciktim, kusura bakmayın.” dedi. Postacı Bay Graves üç bacaklı sandalyeyi taşıyarak peşinden geldi, sandalyeyi meydanın orta yerine bıraktı ve Bay Summers siyah kutuyu üstüne koydu. Köylüler sandalye ile aralarına mesafe koydular. Bay Summers “Birileri bana yardım edebilecek mi?” diye seslendiğinde dahi mesafeyi koruyorlardı. Bay Summers kutunun içindeki kağıtları karıştırırken Bay Martin ve en büyük oğlu Baxter kutuyu tutmak için geldiler.

Piyangonun orijinal parçaları uzun zamandır kayıptı ve şu an sandalye üstünde duran bu siyah kutu köyün en yaşlısı İhtiyar Warner’ın doğumundan çok önceden beri kullanılmaktaydı. Bay Summers yeni bir kutu yapmak gerektiğini sık sık tekrarlasa da hiç kimse siyah kutunun temsil ettiği geleneğin zerre kadar bozulmasını istemiyordu. Söylenceye göre; bu kutu, köyü ilk kuranların kullandığı bir önceki kutunun parçalarından yapılmıştı. Her yıl piyango sonrası, Bay Summers yeni bir kutu yapma işini gündeme getirir ancak her yıl bu konu hiç kimse bir şey yapmadan unutulur giderdi. Siyah kutu her yıl daha da dökülmekteydi; artık simsiyah değil, bir tarafı iyice parçalanmış, alttan tahtanın kendi rengi görünmeye başlamıştı, kimi yerleri de leke içindeydi.

Bay Martin ve oğlu Baxter kutuyu tutarken Bay Summers da eliyle kağıtları bir güzel karıştırdı. Geleneklerin çoğu unutulduğu ya da terk edildiği için Bay Summers eskiden kullanılan tahta çöpler yerine kağıt parçalarının kullanılmasını sağlamayı başarmıştı. Bay Summers, köy küçükken tahta çöpleri kullanmanın bir sakıncası olmadığını ancak artık nüfusu üçyüzü aşan ve giderek büyüyen bu köyde tahta kutuya daha rahat sığabilecek şeyler kullanılması gerektiğini savunuyordu. Piyangodan önceki gece, Bay Summers ve Bay Graves kağıt parçalarını hazırlayıp kutuya koymuş ve kutuyu da ertesi sabah meydana getirinceye kadar Bay Summers’ın kömür şirketinde kilitli tutmuşlardı. Diğer zamanlarda kutu kah orada kah burada saklanırdı; bir yıl Bay Grave’in ahırında kalmış, bir başka yılı postanede ayak altında geçirmişti, bazı zamanlar da Martin’in bakkal dükkanındaki bir rafa bırakılırdı.

Bay Summers’ın çekilişi başlatmasından önce yerine getirilmesi gereken bir sürü şey vardı. Listeler hazırlanmalıydı ve her bir evin nüfusu, aile reisleri ile aile büyükleri belirlenmeliydi.Daha Bay Summers çekiliş memuru olarak, postacı tarafından yemin ettirilecekti; bazılarının anımsadığına göre; bir keresinde çekiliş memuru bir şarkı söylemişti, her yıl adetten olduğu için ahenksizce söylenen bir ilahiydi bu, bazıları bu şarkıyı söylerken çekiliş memurunun ayakta durması gerektiğine inanıyorlardı, bazılarıysa insanların arasında dolaşması gerektiğine ama uzun yıllar önce törenin bu bölümü geçiştirilmiş ve terk edilmişti.

Ayrıca çekiliş memurunun kutuya gelen her insana ayrı ayrı hitap etmesi gibi bir rituel de zamanla değişti ve şimdilerde, memurun çekiliş sırası gelenle konuşması yeterli görülüyordu; bir eli siyah kutunun üzerinde umursamaz ifadeyle duran, tertemiz beyaz gömlekli ve kot pantolonlu Bay Summers bu işlerde çok iyiydi. Bay Graves ve Martinlere durmaksının bir şeyler anlatırken çok önemli ve bu işe uygun biri olarak görünüyordu.

Bay Summers konuşmasını bırakarak topluca bekleyen köylülere dönmüştü ki; Bazen Hutchinson kazağı omuzlarından düşmüş bir şekilde aceleyle meydana geldi ve kalabalığın arkalarında bir yerlerde yerini aldı. Yanıbaşında duran Bayan Delacroix’a “Hangi gün oladuğunu tamamen unutmuşum” dedi ve ikisi de yavaşça güldüler. “Benim adam arkada odun yığıyor sanıyordum” diye devam etti Bayan Hutcinson, “Sonra pencereden baktım ki çocuklar gitmiş, ayın 27 si olduğunu anımsadım birden, koşup geldim.” Ellerini önlüğüne sildi. Bayan Delacroix “Sen vaktinde geldin, onlar hala orada konuşup duruyorlar” dedi.

Bayan Hutchinson kafasını uzatıp kalabalığa doğru baktı ve kocasıyla çocuklarını öne doğru bir yerlerde gördü. Bayan Delacroix’nın omzuna dokundu ve veda etti, kalabalığın arasından yol bulmaya çalıştı. İnsanlar ona yol vermek için kenara çekildi, iki-üç kişi diğerlerinin duyacağı şekilde “Senin hanım da geldi Hutchinson”, “Bill, sonunda yetişti” dediler. Bayan Hutchinson kocasına yetişti ve onu bekleyen Bay Summers da neşeyle “Neredeyse sensiz başlayacağımızı düşünüyordum Tessie” dedi. Bayan Hutchinson sırıtarak “Tabakları bulaşık bırakamazdım, değil mi Joe?” dedi. Kalabalıktan cılız kahkahalar yükseldi ve Bayan Hutchinson’ın varışından sonra insanlar eski yerlerine döndüler.

“Hadi, şimdi” dedi Bay Summers ciddi bir şekilde, “Şunu bitirelim de işimize gücümüze dönelim artık.

Herkes burada mı?”“Dunbar” dedi birkaç kişi, “Dunbar. Dunbar”

Bay Summers listesini kontrol etti, “Clyde Dunbar” dedi, “Oh! Evet, onun bacağı kırıktı, değil mi? Onun yerine kim çekiyor?”

“Sanırım ben” dedi bir kadın ve Bay Summers dönüp kadına baktı. “Kadın kocası için çekiyor” dedi. Bay Summers “Senin yerine çekecek yetişkin bir oğlun yok mu Janey?” diye sordu. Aslında köydeki herkes gibi Bay Summers da yanıtı gayet iyi biliyordu ama bu soruları sormak çekiliş memurunun yapması gereken görevlerden biriydi. Bay Summers büyük bir kibarlıkla Bayan Dunbar’ın yanıtını dinlemeye başladı.

“Horace, daha altısına girmedi” dedi Bayan Dunbar üzüntüyle. Sanırım bu yıl kocamın yerini ben doldurmalıyım”

Bay Summers “Peki” dedi. Elindeki listeye bir iki not aldı. Sonra “Bu yıl Genç Watson mı çekecek?” diye sordu.

Kalabalığın içinden uzun boylu bir genç el kaldırdı. “Buradayım” dedi. “Annem ve benim için çekeceğim”. Gergin bir şekilde gözlerini kırpıştırdı ve kalabalığın arasından yükselen “Aferin Jack”, “Annenin yerine çektiğini görmek harika” sesleriyle başını önüne eğdi.

“Şey” dedi Bay Summers, “Herkes hazır mı? İhtiyar Warner da?..

”“Buradayım” dedi bir ses ve Bay Summers başıyla onayladı.

Bay Summers boğazını temizleyip listeye baktı, kalabalığa bir sessizlik çöktü. “Hazır mıyız?” diye seslendi, “Şimdi isimleri okuyacağım –öncelikle aile reislerinin isimlerini– ve erkekler gelip kutudan bir kağıt çekecek. Herkes bitinceye kadar elinizdeki kağıtlara bakmayacaksınız. Anlaşıldı mı?

”Köy halkı bu işi o kadar çok yapmıştı ki talimatları yarım kulakla dinlediler. Çoğu sessizdi; dudaklarını ıslatıyor, etrafa bakmıyorlardı. Sonra Bay Summers elini kaldırdı ve “Adams” diye seslendi. Bir adam kalabalıktan sıyrılıp öne çıktı. “Selam Steve” dedi Bay Summers ve Selam Joe” diye yanıtladı Bay Adamas. İkisi de birbirine gergin bir şekilde gülümsedi. Daha sonra Bay Adams siyah kutuya uzandı ve katlanmış bir kağıt parçasını eline aldı, köşesinden sıkıca tutarak aceleyle kalabalıktaki yerine geçti, ailesinden biraz uzakta duruyor ve elindekine hiç bakmıyordu.
“Allen” diye seslendi Bay Summers. “Anderson… Bentham…”

“İki piyango arasında pek bir zaman geçmemiş gibi geliyor artık dedi Bayan Delacroix arkasındaki Bayan Grave’e. “Sanki en sonuncuyu geçen hafta yapmışız gibi…”

“Zaman gerçekten de çok çabuk geçiyor” dedi Bayan Graves.“Clark… Delacroix”

“İşte kocam da gidiyor” dedi Bayan Delacroix. Kocası ilerlerken nefesini tutuyordu.

“Dunbar” diye seslendi Bay Summers. Oradaki kadınlardan biri “Haydi Janey” bir diğeri de “İşte orada, gidiyor” diye bağırırken Bayan Dunbar kutuya doğru yöneldi.

“Sıra bize geliyor” dedi Bayan Graves, Bay Graves’in kutunun kenarından dolaşarak ciddiyetle Bay Summers’ı selamlamasını, sonra da kutudan kağıt parçasını çekişini izledi. Şu ana kadar kalabalığın içinde, kocaman ellerinde minicik kağıt parçalarını sımsıkı tutarak gergin bir şekilde çevirip duran erkekler vardı. Bayan Dunbar ve iki oğlu bir aradaydı ve kağıt parçasını Bayan Dunbar tutuyordu.

“Harburt… Hutchinson”

“Çık ortaya Bill” dedi Bayan Hutchinson ve yakınındaki insanlar gülüştüler.

“Jones”

Yanıbaşındaki İhtiyar Warner’a dönerek; “Diyorlar ki” diye söze başladı Bay Adams, “Kuzeydeki köyde piyangoyu bırakmayı düşünyorlarmış.”


İhtiyar Warner burnundan soluyarak “Bir avuç aptal” dedi. “Gençlere kalırsa, hiçbir şeyin değeri yok. Gün gelecek mağaralarda yaşamaya başlayacaklar, kimseler çalışmayacak, öyle mal gibi yaşayıp gidecekler. Bilir misin, ‘piyango haziranda, mısır hasatı yolda’ denirdi, sonra haşlanmış sıçankulağıyla meşe palamudu yerdik. Piyango hep vardı” diye öfkelendi. “Genç Joe Summers’ın burada elalemle şakalaşması da yeterince iğrenç” dedi.

“Bazı yerlerde piyangoyu çoktan bıraktılar” dedi Bay Adams.

“Çok mu zormuş?” dedi İhtiyar Warner, “Bir avuç aptal”

“Martin.”Bobby Martin babasının öne çıkmasını izledi.

“Overdyke… Percy.”

“Acele etseler bari” dedi Bayan Dunbar oğluna “Acele ediverseler”

“Neredeyse bitti bitecek” dedi oğlu.

“Koşup babana haber vermeye hazırlan” dedi Bayan Dunbar.Bay Summers kendi ismini söyleyerek bir adım öne çıktı ve kutudan bir kağıt çekti.

Sonra “Warner” diye seslendi.Kalabalıktan sıyrılırken “Çekilişte yetmişyedinci yılım” dedi İhtiyar Warner, “Yetmişyedinci kez…”

“Watson”

Uzun boylu delikanlı kalabalıktan ayrıldı. Biri “Endişelenme Jack” dedi. Bay Summers da zamanını iyi kullan evlat” dedi.

“Zanini”

Bundan sonra Bay Summers elindeki kağıt parçasını havaya kaldırıp

“Tamam arkadaşlar” deyinceye kadar, hiçbir soluğun duyulmadığı uzun bir sessizlik oldu. Bir süre hiç kimse kımıldamadı, sonra bütün kağıtlar aynı anda açılmaya başlandı. Bütün kadınlar bir anda konuşmaya başladılar. “Kimmiş?” “Kimdeymiş?” “Watsonlar’da mı?”. Sonra “Hutchinsonlar2da. Bill…”

“Bill Hutchinson’da” sesleri yükseldi.

Bayan Dunbar büyük oğluna “Koş haydi, babana haber ver” dedi.

İnsanlar Hutchinson’ları görebilmek için etraflarına bakmaya başladılar. Bill Hutchinson sessizce duruyor, elindeki kağıda bakıyordu. Tessie Hutchinson birden bire Bay Summers’a bağırdı. “Ona istediği kağıdı çekmeye yetecek kadar zaman vermedin. Seni gördüm adil değil bu!”

“Mızıkçılık yapma” diye seslendi Bayan Delacroix. Bayan Graves “Hepimizin şansı eşitti” diye ekledi. “Kapa çeneni Tessie” dedi Bay Hutchinson.

“Evet arkadaşlar” dedi Bay summers, “Çabucak halloldu, elimizi bir parça daha çabuk tutarsak zamanında bitirmiş olacağız”. Elindeki listeyi gözden geçirip “Bill” dedi. Hutchinson ailesi için sen çekeceksin. Ailenin başka bireyleri var mı?”

“Don ve Eva var” dedi Tessie. “Onlar da şanslarını denesinler”

“Kızlar kocalarının ailesiyle çekilişe girerler Tessie” dedi Bay Summers bütün kibarlığıyla, “Buradaki herkes gibi bunu sen de biliyorsun”

“Haksızlık bu!” dedi Tessie.“Başkaca kimse yok, Joe” dedi Bill Hutchinson üzülerek, “Kızım kocasının ailesiyle katılıyor, bu doğru. Başka da yakınım yok”

“Öyleyse, ailenin tamamı için çekecek kişi sensin” diye açıkladı Bay Summers, “Sizin hane için çekecek olan da, değil mi?..”

“Öyle” dedi Bay Hutchinson, “Kaç çocuğun var Bill” diye sordu Bay Summers formaliteden.“Üç” dedi Bay Hutchinson, “Bill Jr ve Nancy var. Bir de küçük Dave. Tessie’yle de ben…”

“Tamam öyleyse” dedi Bay Summers. “Harry kağıtları geri topladın mı?”

Bay Graves onayladı ve kağıtları yukarı kaldırdı. “O halde, kutuya koy onları” dedi Bay Summers. “Bill’inkini de alıp içine at.”

“Yeniden başlamalıyız” dedi Bayan Hutchinson sessiz olabildiği kadar.

“Adil değil, biliyorum. Yeterince zaman tanımadın, bunu herkes gördü!”

Bay Graves beş tane kağıt parçası seçti, kutuya koydu ve diğer kağıtları rastgele dışarı fırlattı, kağıtlar meltemin etkisiyle oradan oraya uçuştu.

“Hey millet, dinleyin!” diye söylendi Bayan Hutchinson yanındakilere.

“Hazır mısın Bill” diye sordu Bay Summers ve Bayan Hutchinson yanındaki karısı ve çocuklarına bir bakış atıp başıyla onayladı.

“Unutmayın” dedi Bay Summers, “hepiniz çekme işi bitinceye kadar kağıtları elinizde tutup açmayacaksınız.. Harry, sen küçük Dave’e yardım et.” Bay Graves küçük çocuğun elinden tuttu, çocuk hevesli bir şekilde onunla kutuya gitti. “Kutudan bir kağıt çek, Davy” dedi Bay Summers. Davy elini kutuya daldırıp güldü. “Sadece bir tane çekeceksin” dedi Bay Summers, “Harry, küçük için kağıdı sen tutuver”. Bay Graves çocuğun elini tuttu ve sıkı sıkı kapattığı avcundan kağıdı aldı. Dave hemen yanında durdu ve onu meraklı gözlerle süzdü.

“Sıra Nancy’de” dedi Bay Summers. Nancy oniki yaşındaydı ve eteğini salıyarak öne çıktığında arkadaşları nefeslerini tuttular. Nancy zarif bir şekilde kutudan bir kağıt çekti. “Bill ve Jr” dedi Bay Summers. Kıpkırmızı yüzlü, kocaman ayaklı Billy kağıdını çekerken neredeyse kutuyu devirecekti.

“Tessie” diye seslendi Bay Summers. Bayan Hutchinson birkaç dakika durakladı, çevresine meydan okuyarak baktı ve dudaklarını büzüp kutuya doğru gitti. Hızla bir kağıt çekti ve arkasında sakladı

"Bill” dedi Bay Summers ve Bill Hutchinson kutuya elini daldırdı, bir süre bekledi, sonra bir kağıtla beraber elini dışarı çekti.

Kalabalık sessizdi. Bir kız, “Umarım Nancy değildir” diye fısıldadı, sesi kalabalığın öbür ucuna dek uzandı.

“İşler eskisi gibi değil artık” dedi İhtiyar Warner açık açık, “İnsanlar da eskisi gibi değil.”

“Pekala” dedi Bay Summers, “Kağıtları açın. Harry sen de küçük Dave’inkini aç”

Bay Graves kağıdı açtı ve kalabalığa gösterdi, kağıdın boş olduğunu gören kalabalık rahat bir nefes aldı. Nancy ve Bill Jr da kağıtlarını aynı anda açtılar. İkisinin de yüzü aydınlandı ve kağıtlarını başlarının üstünde kaldırarak kalabalığa doğru gülümsediler.“Tessie” dedi Bay Summers. Sessizlik oldu ve Bay Summers Bay Hutchinson’a baktı. Bill kağıdını açıp kalabalığa gösterdi. Kağıt boştu.

“Tessie’ymiş!” dedi Bay Summers sessizce,

“Kağıdı göster Bill”

Bill Hutchinson karısının yanına gitti, elindeki kağıdı zorla aldı. Kağıtta siyah bir iz vardı, önceki gece Bay Summers’ın kömür şirketinin ofisinde sert bir kalemle yaptığı bir izdi bu. Bill Hutchinson kağıdı yukarı kaldırınca kalabalıkta bir hareketlenme oldu.“Peki millet!” dedi Bay Summers,

“Çabucak bitirelim şu işi”Köylüler bazı rituelleri unutmuş, orijinal siyah kutuyu kaybetmiş olmalarına rağmen taşların nasıl kullanıldığını iyi anımsıyorlardı. Çocukların erkenden yığdığı taşlar hazır bekliyordu; az önce kutudan çıkan taşlar yerlerdeki taşların üstündeydi. Bayan Delacroix iki eliyle ancak kaldırabildiği bir taş almış,

Bayan Dunbar’a “Haydi!” diyordu, “Haydi, çabuk ol!”Bayan Dunbar iki elini küçük taşlarla doldurmuş, nefes nefese “İmkanı yok, koşamam. Sen önden git ben sana yetişirim” diyordu.Çocuklar taşlarını çoktan hazırlamışlardı. Birileri küçük Dave Hutchinson’ın eline birkaç çakıl taşı tutuşturdu.Tessie Hutchinson orta yerde kalakalmıştı ve köylüler başına üşüşmeden ellerini çaresizce kaldırıp “Haksızlık bu!” diyebilmişti. Kafasının yan tarafına bir taş isabet etti. İhtiyar Warner “Haydi, haydi gelin millet” diye bağırıyordu. Steve Adams kalabalığın önündeydi, Grave de hemen yanındaydı.“Haksızlık bu, bir yanlışlık var” diye bağırdı Bayan Hutchinson ve o anda herkes üstüne çullandı.

Shirley Jackson

Hiç yorum yok: